EKREM GÜÇSAV RÖPORTAJ

Çocukken izlediği kalecilerin giydiği siyah kazaklar onu o kadar cezbetti ki, aşığı olduğu yeşil kırmızılı renklere sıkı sıkıya bağlı ‘Efsane’ bir file bekçisi oldu. Onun adı Ekrem Güçsav...

Kaf Sin Kaf'ın asaleti ruhunda saklı

Milliyet Ege Spor Müdürü Mehmet Demirtaş ve usta kalem Fatih Tanfer, tarihin tozlu sayfalarını sizler için karıştırmaya devam ediyor. Türk futboluna hizmet etmiş, adını altın harflerle yazdırmış isimlerin hikayelerini “Geçmişten Günümüze Değerlerimiz Konuşuyor” köşesi ile siz sporseverlere sunuyor. Fanatikliğiyle, agresif tutumuyla tanınan, Karşıyaka’nın bir dönemine imzasını atmış ve 1970 sezonu şampiyon kadrosunda takımının kalesini korumuş efsane file bekçi Ekrem Güçsav, spor yaşantısını ve özel hayatını Milliyet’e anlatıyor. Keyifli okumalar...

 

Kaf Sin Kafın asaleti ruhunda saklı

 

 

- Sevgili Ekrem Güçsav, bize kendinizden bahseder misiniz?

23 Ocak 1948 yılında İzmir’de doğdum. 6 yaşıma bastığım zaman Karşıyaka’ya geldik. Okul hayatıma İsmetpaşa’da başladım. Ortaokulda, Karşıyaka Ortaokulu’nda 2 sene okuduktan sonra, son sınıfta Karşıyakalı idareciler beni A Takım’a çağırınca idmanlara gelip gidememeye başladım. Çünkü Karşıyaka Lisesi ciddi bir lise. İdmanlara gidip gelebilmem için idareciler beni özel Akşam Lisesi’ne yazdırdı. Üniversitede de paralı okudum. Karşıyaka sayesinde bugün buralara geldiğimi söyleyebilirim. Eğitim hayatım başta olmak üzere tüm yaşantım Karşıyaka’da geçti. Çocukken de hep kaleci olarak oynardım. 1957-58 senesinde İzmir Mahalli Ligi vardı. Bir arkadaşım maça gidelim dedi. O gün iki maç vardı: Biri Altınordu-Karşıyaka, diğeri ise Altay-İzmirspor. Kalecilerin siyah kazakları beni cezbetti. Bu şekilde Karşıyaka hastalığı başladı. Ondan sonra sürekli maçlara gittim. Birçok maçı da duvardan seyrettim. 1962 yılında genç takımdayken Karşıyaka’da lisansım çıktı. 2 sene genç karma takımında oynadım. İlk maçım da Altınordu’ya karşıydı. 1967-68 sezonunun ikinci yarısında da A Takım’a yükseldim. Bir yandan okuyor diğer yandan da idmanlara ve maçlara gidiyordum. Hayatım böyle Karşıyaka ile dolu dolu geçti.
- Unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
1962-63 senesiydi. Ben, o zamanlar genç takımda forma giyiyorum. Bulut Ataerk, ince uzun yapılı bir forvetti. Şimdi ki antrenörler olsa, fiziği zayıf diye oynatmazdı. Karşıyaka’nın Galatasaray’la oynadığı maçta iyi bir performans sergilemişti. Maçtan sonra, ünlü gazeteci İslam Çupi onun için, “Mithat Paşa Stadı’nın üzerine karabulut çöktü. Bu bulut, Karşıyakalı Bulut’tu. İnce ve uzun bacaklarıyla, rakip yarı sahayı evinin koridoru gibi gezdi” şeklinde bir yazı kaleme almıştı. Bunu hiç unutamam. Bir de, 1969-70 sezonunda yaptığımız bir antrenmandan sonra dönemin Başkanı Ali Ulvi Kiremitçiler, yanımıza gelerek “Bu sezon küme düşmeyin yeter. Maaşlarınızı zamanında ödeyeceğim. Elimden geldiğince de prim vereceğim” demişti. Biz o sene sezonu şampiyon olarak tamamlamıştık.

 

Kaf Sin Kafın asaleti ruhunda saklı

 

 

- Yeni nesile önerileriniz var mı?

Bir kaleci olarak kalecilere önerilerim var elbette. Kaleciler her zaman yalnız adamlardır. Bu yüzden cesur olmak, bu işin olmazsa olmazı. Bizim dönemimizde kaleci antrenörü yoktu. Şimdi birçok antrenör var. Bunu değerlendirmeliler. Yan, yüksek toplara çok çalışmalılar. Günümüz kalecilerinin en büyük problemlerinden bir tanesi yan toplar. Ayrıca gol yenir, 2. gol yememek için uğraşmalılar. Motivasyonları hemen düşmemeli. Bir de her sene bir takım değiştiren oyuncular var. Bence bir oyuncu bir takıma bağlı olmalı. İleride torunlarına hangi takımda oynadığını anlatacaklar?

- Türk futbolunun bugünkü durumunu değerlendirir misiniz?

Öncelikle günümüz futbolunda nicelik var nitelik yok. Bence bu kadar profesyonel takım olmamalı. Profesyonel takımların sayısı bir hayli fazla. Ayrıca futbolun mevsimi olduğunu düşünüyorum. Örneğin bir Marmara’da, Ege’de, Karadeniz’de oyuncular yetişebiliyor. Futbolcular buradan yetişiyor ve doğru yatırımları bu noktalara yapmalıyız. Oysa ki günümüzde durum çok daha farklı. Yatırımlar yanlış yere yapılıyor. Antrenörlerimiz de yaratıcı değil. Futbolun bu noktalara gelmesindeki sebeplerden bir tanesi de antrenörlerimizdir. Krizin de futbol iklimini bizim dönemimize götüreceğini düşünüyorum. Oyuncuların ücretleri daha düşecektir. Karşıyaka için değerlendirme yapmak gerekirse de, kesinle “A.Ş.” olmalıdır. Artık futbol bu noktalara gelen takımların oyunudur. Futbolda şirketleşmeye gitmeyen takımlar, günün futbol yarışında geri kalmak durumunda kalıyorlar. Kulüplerin şirketleşmesi, taraftarların onurunu zedeleyecek bir şey değil, aksine takımlarının lehine olacak bir tutumdur. Ekonomi günümüzün en büyük gerekliliğidir. Delicesine aşık olduğumuz Karşıyaka’nın bugünleri atlatmasının yolu, “A.Ş.” olmaktan geçiyor.

- Karşıyaka “Spor Tarihi Müzesi” fikrini nasıl ortaya çıkardı?

Nejat Biyediç hayatımda tanıdığım en dürüst adamdı, kardeş gibiydik. O, Bursaspor’u çalıştırırken gidip ziyaret etmiştim. Vakıfköy Tesisleri’nde antrenman yapıyorlardı. Bursaspor 1963 senesinde kurulmuş, tesiste bir sürü resimler. Bizim Karşıyaka kaç senelik kulüp, bir tane resim yok. O zaman bu resimleri toplamaya başladık. Evvela KARSAD’da (Karşıyaka Spor Adamları Derneği) bir fotoğraf sergisi açtık. O sergi esnasında Bülent Zeren’e bunu kalıcı hale getirmeyi önerdim ve böylece Karşıyaka Spor Tarihi Müzesi fikri ortaya çıktı...

 

Kaf Sin Kafın asaleti ruhunda saklı

 

 

‘Karşıyaka statsız bırakılmamalı’

Türk futbol tarihinde 100 yılı geride bırakmış zaferler dolu Karşıyaka tarihinin, camiasının ve taraftarının asla statsız kalmaması gerekiyor. Karşıyaka bir his takımı. Emek takımı. Bu camianın hak ettiği yer hep daha iyisi. Altyapısından yetiştirdiği gençleriyle 3. Lig’de örnek olunası bir mücadele veren Karşıyaka’nın hakkı olan Karşıyaka Stadı’na bir an önce kavuşması gerekir. Böylesine bir yatırım Karşıyaka’ya sadece stat değil aynı zamanda gelecek de olacaktır.

YIL1912
FUTBOL

Bu haberi paylaşabilirsiniz.

0 Yorum